Sene 2009, Mardin’in Bilge Köyü’nde bir düğün evine saldırı
yapıldı. 44 kişi öldü... Geriye annesiz babasız çocuklar kaldı. Sene 2010,
Cumhuriyet gazetesinde bir yazı yayınlandı... Mardin’li bu yalnız çocukların
perişan hali ile ilgili. Çok iyi hatırlıyorum sabah kahvaltısı yaparken, sıcak çayımı
yudumlarken okumuştum bu haberi. Yediklerim boğazıma birer birer dizildi. Sonra
tabiri caizse herkesi ayaklandırdım çevremde. Sağolsunlar beni kırmadılar ve
2-3 günde dünya kadar erzak toplandı. Sonra kendimi Harem’de buldum. Bu koliler
nasıl gider, kime veririm derken Mardin’li bir seyahat firması bir kuruş bile
almadan bütün kolileri Bilge Köyü çocuklarına ulaştırdı.
O sırada şöyle yorumlar duymuştum – ama o çocuklar türk
değil... kime yardım ettiğini farkında mısın? "Nasıl yani???" diye sormuştum ama bu sorular beni epey üzmüştü. Şimdi aynı tarz yorumları Van'daki depremzedeler için duyuyoruz.
Ben hiç “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyenlerden
olamadım. O yüzden çevremde epey muhaliflik yaparım. Hürriyet’te yayınlanan bu
fotoğrafa bakıp (ki bu fotoğraf yayınlananlar arasında içinizi en az parçalayanlardan birisi), “bana ne” demek bence en büyük zalimlik. Kim ne düşünüp, nasıl
kuruyor bu cümleleri bilemiyorum... Bu kadar duyarsızlığı benim aklım almıyor...
92 Erzincan depreminde bir arkadaşım teyzesini kaybetmişti.
99 depreminde ise bir arkadaşım bütün çocukluk arkadaşlarını depreme kurban
verdi. Biz depreme çok yabancı bir millet değiliz ama nedense çok çabuk
unutuyoruz. 1992’nin acısını, 1999’un acısını, sırada 2011’i unutmak var
biliyorum... Allah sabır ve kolaylık versin unutamayanlara . . . Benim
kalbim sizlerle !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder