Tüm duyularınıza hitap eden ve hatta hepsini ziyadesiyle tatmin eden bir küçücük adacık Bozcaada.
Daha Geyikli’de başlıyor görsel ziyafet. Feribotta sabırsız bir bekleyiş. Adada sizi beklediğini bildiğiniz koylar ve rüzgar güllerinin hayali... Ara sokaklarda şişelenen ardından sergilenen şarapların görüntüsü. Görmek ile başlıyorsunuz Bozcaada’yı hissetmeye. Ardı da geliyor zaten peşi sıra.
Şimdilerde içeri kadar giremeseniz de eskiden rüzgar güllerinin arasında yürüyüp, koyun sonundaki deniz fenerinin içinde dolanabiliyordunuz. Uzaktan salına salına dönüyor gibi görünen rüzgar güllerinin her dönüşte çıkardığı sesi gözünüzü kapatıp dinleseniz siz de başlayacaksınız o dönüş sesinin ritmine ayak uydurmaya. Daha neler mi fısıldıyor Bozcaada kulaklarımıza, Ege’nın rüzgarı, denizin dalgası, şarap şişelerinin tıngırtısı... Adayı işitmek böyle birşey...
Buram buram kekik kokusu aslında Ege’ye mahsus birşey. Ama nedense Bozcaada’da daha net alabiliyorsunuz kokuyu. Akşam çöküp herkes yemeğe oturdumu masaların arasında gezinen ızgara balık kokusu, şerefeler arasında yayılan anason kokusu . . . Adayı koklamak...
Rakınızın yanına getirdikleri Ege’nin leziz otları... rakısı balığı mezesi... üstüne tanımadığım börülcesi...ada şarabı... Ada Cafe’nin güzel tatlıları... gelincik şerbeti.... Bozcaada’ya gitmek için her biri ayrı ayrı neden sayılır benim için. Koreli’de ya da Vahit’in yerinde manzaraya karşı yenilen yemekler. Tatmak, tatmak, tatmak işte bütün mesele bu ! güneş adada batıp insanlar masaya oturunca...
Ayaklarınızın altında uzanan Ayazma’nın kumu, bağ bozumunda avuçlarınızın içindeki ada üzümü, serin denizin cildinizde yarattığı yanma... Adaya dokunmak belki biraz adalı olmak...
Bana bu coğrafyada bütün bunları yaşatan tek yer burası. Kimbilir belki bir gün Bozcaada'lı olurum. O zamana kadar sağlıcakla kal güzel ada !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder