Füsun daha önce Kıbrıs yazısı ile konuk olmuştu bloguma. O zamandan beri fotoğraflarına olan hayranlığımın bir uzantısı olarak kalemine de hayranım. Şimdi de Rodos'u yazdı bizim için. Biraz farklı başlayan bir Rodos gezisi onunki. Zira kendisi yelken yarışları için ayak bastığı adayı didik didik etmiş... Aklında kalanları da burada bizimle paylaştı. Eline sağlık güzel arkadaşım, yine tadı damağımızda kalan bir yazı olmuş.
EVDEYMİŞ GİBİ ‘RODOS’
Rodos’daymış gibi ev... zira bu yazı muhteşem Rodos şarabı MAESTRO
eşliğinde yazılmıştır.
Bölgeyi 12 parçaya bölüp
tanrılara dağıtan tanrılar tanrısı Zeus güneş tanrısını unutur. Bunun
karşılığında güneş tanrısına dillere
destan güzellikte bir su perisi hediye eder. Güneş tanrısı su perisine aşık
olur ve evlenirler ama güneş tanrısı çok sevdiği su perisinin ölümlü olmasını
kabullenemez ve onu ölümsüz kılmak için bir adaya dönüştürür. RODOS’a.
Marmaris’e yanlızca 45 km(20mil) olan Rodos’a, Marmaris’ten
feribot ile 2 saatte, katamaran ile ise 50 dakikada ulaşmak mümkün. Uçak da var
elbet ama ben olsam yokmuş gibi davranır ve adaya illa ki denizden gider, adadan illa ki denizden dönerim. Bir taşta iki kuş vurup bavuluma adanın beyaz
şarabı RETSİNA, kırmızısı MAESTRO doldurur, birkaç şişe Isidorou Arvanitou UZO alır, bir de
kendinden geçiren SKİNOS MASTİKA, yani sakız rakısı kaparım. Ben
olsam illaki bir yelkenliyle dönerim Mastikamı yudumlaya yudumlaya… Kendimden
geçe geçe yani… Hem bu sefer yahni ucuzdur ama eti leziz, zira RODOS’da içki aklınızın alamayacağı
kadar ucuz.
12 adaların en büyüğü RODOS, şuan yerinde geyikler esen (ELAFOS) dünyanın 7 harikasından biri RODOS HEYKELİ’nin evi..
Elefos’lar yani geyikler
adanın şimdiki sembolü, yılanların istilası yüzünden adada huzur bulamayan
Yunanlıları yılanlardan kurtaran kahramanlar. Limanda Elefosları gördüğünüzde
bilinki Rodos Heykeli karşınızda duruyor bugün geyiklerin olduğu yerde.
Arnavut ve Türk azınlığı bol olan adanın Türkleri
kendilerinin Son Osmanlılar olduğunu
sıklıkla dile getiriyor zira Rodos’ta hüküm sürmüş 392 yıllık Osmanlı
hakimiyetinin mirasları onlar. Elbette, yüzlerce Türk evi, 11 camii, mescit,
çeşme, hamam, bir kütüphane ve bir
Osmanlı mezarlığı ile beraber. Söylemiştim
Evdesiniz.
Bana
gelince Marmaris’den yelkenli teknemiz ile çıktığımızda saat sabahın 5’i. Bizi
az çok ne bekliyor biliyor gibiyim. Senelerdir burnumun dibindeki tek bir Yunan adasına gidememiş olan ben, sonunda şeytanın bacağını kırıyorum. Yunanlılara
karşı olan zaafım hem en büyük umudum hem de en büyük korkum. Zira bugüne
kadar geliştirdiğim tüm tezlerin çürüme ve benim hayal kırıklığına uğrama
ihtimalim var.
Denizden
Rodos gözüktüğünde "Aman tanrım bu da ne" diyorum. Hayalkırıklığı içindeyim zira
ilk gördüğüm sonradan oteller bölgesi olduğunu öğrendiğim denizin kıyısındaki
koca koca binalar, şehrin yeni kısmı.
Hayal
kırıklığı uzun sürmüyor, ne zaman ki adayı yaşamaya başlıyorum çok büyük bir
yanılgının içine düşmüş olduğumu fark ediyorum.
Limana
(MANDRAKİ) girdiğimizde bizi
marinaya almak yerine diğer yarış tekneleri ile birlikte – ki biz aslen Rodos Channel Reggeta Cup için orada
bulunuyoruz- limana üstüste bağlıyorlar.
Günlerim sabahtan akşam üzeri 5’e kadar yarışarak ve tekne toparlayarak
geçtiğinden benim için Rodos genellikle 5’den sonra başlıyor ve kendimi
sokaklara atıyorum. Frappe'mi (soğuk kahve) içmeden değil tabii zira buraya
gelip Frappe içmemek Uzo içmemek ile eş değer. Yunanistan ne kadar Uzo demek ise o kadar da Frappe demek. O yüzden
tekneden indikten sonraki ilk iş limandaki café'de Frappe yudumlamak, sonra da
kendini sokaklara vurmak.
RODOS şehri, köy ve
kasabaları saymazsak iki ana bülümden
oluşuyor. Eski şehir ve yeni şehir.
Yeni şehir; oteller
bölgesini de kapsayan, plajların yoğunlukta olduğu, popüler gece eğlencesinin kalbi. Yeni nesil
restaurantlar ve her yerde bulabileceğiniz bilindik mağazalarda bu bölgede.
Eskileri
bit pazarında bırakıp (tadını damağınızda bırakmak için sona saklıyorum da
diyebiliriz) yeni şehre dalalım. Benim tercihim eski şehirden yana olsa da
burada da atlanmaması gerekenler var elbet. Eğer Rock severseniz COLORADO CLUB mesela, senelerdir bu
kadar iyi canlı müzik dinlediğim ve eğlendiğim bir yer olmadı neredeyse. Burası
3 katlı kocaman bir mekan, giriş paralı, müzik canlı. Şayet yakalarsanız harikulade elektro keman çalan müzisyen bir kız var, bir
de gruplardan birinde Türk bir davulcu. Mekan barlar sokağının girişinde,
barlar sokağının devamını ise unutun, onun yerine Gümbet’e gidin. Ayrıca sigara
içenlere müjde COLARADO’da sigara
içiliyor, aslında Rodos’da neredeyse her yerde içiliyor.
Colarado’ya
ve tabi ki Gümbet’i aratmayan barlar sokağına sahilden küçük bir yürüyüş ile
ulaşmak mümkün. Bu rotayı takip edecek olanın sahildeki ELLI Plajına uğrayıp bir tek
atması adetten. Gündüz ise buradan denize
girip seyyar masajcıya masaj yaptırmak adetten. Yok ben yürümem
diyorsanız adanın neredeyse her yerine olduğu gibi buraya da taksi ile 5
Euro’ya ulaşmak mümkün.
Bu
kadar mı? Hayır. Yeni şehirde de illaki eskiye rağbet edene; bir adet
Akrapolis, bir adet Apollo tapınağı ve bir adet de Antik Stadyum var.
Eski şehir ; esas
heyacan verici yer burası, zira burada ortaçağdasınız. UNESCO dünya mirası listesinde de olan bu bölge RODOS ŞOVALYELER’i tarafından inşa
edilmiş harikulade surlarla çevrili.
Surların
içi birer restorasyon harikası, fazlasıyla bakımlı ama bizim alıştığımızın
aksine yeni gibi durmuyor. İster istemez buralarda dolaşırken restorasyon
becerileri karşısında dehşete düşüyorsun .
Eski
şehirde dolaşmak insanı büyülüyor; üzerimde bir pelerin, elimde mum ışığıyla
aydınlanan bir fenerle sokakları dolaşsam tam da resme oturuyorum, ilk
arzuladığımda bu oluyor ’Neden bir
pelerin getirmedim ki? ‘Bir pelerin
ve bir fener lütfen.’
Şehre
girdiğiniz anda iki şeyin ağırlığını hemen farkediyorsunuz DİN ve MİLLİYETÇİLİK….. Ama canavarlaşmış bir milliyetçilik değil
bu, milletiyle gurur duyan, özüne sahip çıkan bir milliyetçilik. Bayraklar,
bayraklar ve bayraklar….
Her
yer buram buram Rum Ortadox cemaatinin etkisi kokuyor. KIBRIS’daki durum da tam
buydu da oradaki Türkler bunun Türklere inat yapıldığını söylüyordu. Buraya
gelince durumun inatla pek alakası olmadığı anlaşılıyor. Ada kiliselerle
çevrili, kafanızı nereye çevirseniz haç görmeniz mümkün. Din her yerde.
Muhteşem gece ayinleri yapılıyor her köşede. Bir yemek dönüşü adanın
tepelerinde bir yerde karanlık ve dar bir sokakta inanılmaz bir gece ayini ile
karşılaşmanız olası. Kilisenin kapısı açık, her yer kapkaranlık ve yanlızca
görkemli kilisenin bütün ışıkları aydınlatıyor her tarafı, boş ve dar sokakta
ilahiler yankılanıyor, her kim ve ne olursanız olun gözünüze bir damla yaş
yerleşip kalıyor.
Adanın
her yanı Yunan bayraklarıyla çevrili. Evet üzerinde bir de haçı olan Yunan bayraklarıyla. Ama milliyetçiliği
en çok anladığınız yer sokaklardaki bayraklar olmuyor, konunun kafanıza dank
ettiği yer, marketler oluyor.
Bir
markete girin ve ne demek istediğimi anlayın. Marketlerinde neredeyse Yunan
malı olmayan hatta Rodos üretimi olmayan hiçbir şey yok ya da şöyle diyelim
çok belli başlı 3-4 marka hariç. Hazır bu fırsatı yakalamışken ve dünyanın çok
az yerinde yakalama ihtimaliniz varken bu şansı kullanın. Kendinizi Yunan
şarabına emanet edin inanın pişman olmayacaksınız hatta mest olup Dyanisusa selam durucaksınız.
Hali
hazırda Yunanlının ya da adalının karakteristik özelliklerinden bahsetmeye
başlamışken, adanın en karakteristik ve en muhteşem yerini anlatmaya
başlayabilirim. ESKİ ŞEHRİ ve İNSANLARINI.
Bence Rodos Ortaçağdır
ki;
Eski
şehir, muhteşem güzellikteki ortaçağ evleri, dikine işlenmiş çakıl taşlarından
labirent gibi sokakları, sokakları aydınlatan ortaçağ fenerleri, otantik küçük
otelleri, geleneksel dükkanları, her köşede bir şovalyenin mağazası ile size
selam durduğu, pahalı Artisan mağazalarında sanat eserlerinin, özgün
seramiklerin, antik çağ replikalarının satıldığı, ha birde ne yazık ki bizim tatil yörelerinde
de sıkça karşılaşılan tahtakale mağzalarına sahip kocaman büyülü bir labirent,
bir başka dünya Orta çağa ışınlanmanıza sebep olan bir labirent.
Ama
çarşı pazardan evvel bir tavsiyem olacak… geceye karışma tavsiyem.
Sessiz,
karanlık, gizemli, sokaklarında ortaçağ lambaları ile aydınlatılan
sokaklarında geceye karışma tavsiyem, mümkünse yalnız. Çünkü kanımca Rodos’u
özellikle eski şehri ancak geceye karışıp koklaya koklaya kaybolarak
yaşarsınız. Özellikle gün batımına yakın başlarsınız.
Hayata
dönelim MUST DO IT’e, nasıl oluyorda
evdeymiş gibi hissettiğinize. Eski çarşının ara sokaklarına girip çıkıyorum,
surların diplerine iniyorum ve evdeyim.
Burada
otantik dükkanlar, muhteşem insanlar karşılıyor seni. Eski şehirde her Türk’ün
uğraması gereken bir dükkana dalıyorum farkında olmadan. Bir bakırcı dükkanına.
İki tane muhteşem insanın, Yunanlı yaşlı bir karı kocanın sahibi olduğu bakır
atölyesi ve karşısındaki eskici dükkkanına. Gözlerindeki pırıltıyı, sevgiyi,
acıyı görmek, dostluk hikayeleri dinlemek, bir kahvenin hem orada hem burada
nasıl kırk yıl hatırı olduğunu hatırlamak için ya da uzo tokuşurmak için.
Sınırların ve politikaların palavra
olduğunu anlamak için ve bir de ince bir işçilikle işlenmiş ahtapot kabartmalı tavadan alıp eve
getirmek için, evde Yunan usülü bir ahtapot yapıp yanında Retsina ile içerken
onları anmak için….
2.
dünya savaşı sırasında kaçıp nasıl
Marmaris’e sığındıklarını, orada onlara nasıl da güzel bakıldığını anlatacaklar buruk bir gülümsemeyle. Sonra
Şükriye’den bahsedecek dünyanın en güzel kahvesini elleri ile yapmış
hanımefendi, hamile iken tanıştığı Şükriye’den. Ah Şükriye diyecek öldü gitti
Şükriye. Koca bir sessizlik kaplayacak bakırcı dükkanını. Sonra giderken
sarılıcaklar kiziim kiziim diye (evet Türkçe) uzun uzun saçlarını okşayacaklar. Kaskatı kesileceksin saatlerce, benim
gibi. EVDESİN İŞTE...
BAK
BAK HACİVATLA KARAGÖZ çığlıkları evet benden geliyor zira evde olduğumu
unnuttum, dükkandaki Yunanlı genç kadın gülüyor evet Hacivat ile Karagöz.
Türksün? EVDEYİM
Şimdi
de MUST NOT DO IT 'e gelip oradan
yapılması gerekene sıçrayalım. Turisik lokantalarda yemek yenmemesi
gerektiğine. Kötü mü hayır iyi mi hayır. Lezzetin tavan yaptığı böyle bir adada, damağınızın görüp görebileceği en güzel şeyleri yemek varken vasata sığınmama
tavsiyesi bu, zira burada yiyebileceğiniz en güzel karidesi ya da et yemeğini
yemeniz mümkün. Hatta Rodos gezisi bir yemek gezisi olmaya aday. Kendinizi
kaybedebilirsiniz- o kadar! Işte tam da bu yüzden önce kendinizi kaybedin
sokaklarda ki sürpriz ellere düşün ,
sürpriz tatlara karışın. Şehrin içinde hafif aralara girip de damak bayramı
yapabileceğiniz ilk yer ZİZİ. Diğer
vereceğim adrese göre şehrin içinde ve görece turistik. Burası ömrünüzde
yiyebileceğiniz en güzel KLEFTİKO yu
miğdeye indirebileceğiniz yegane yer.
Ahtapot
ve kabuklu karidesi ile delirme noktasına gelebileceğiniz saklı bir adres var
bir de. Yazıp yazmamak konusunda şu an bile tereddütte olduğum… üstelik birde
birine kimseye söz etmeyeceğime söz verdim. Pekala şöyle yapalım, hak eden
bulsun taktiği. Zira çok bilinirse turistler içinde boğulup gitmesinden
korkuyorum. İpuçlarını veriyorum, arayan bulsun. Baş harfi E , tepelerde ama
yürüyerek de gidilebilir tabi kaybolmazsanız, yakınında benim meşhur gece
ayinleri kilisem var, saklı bir ev bahçesi. Bu kadar bi de şu var bence adanın
en iyi ahtapot ızgarasını yapıyor, ahtapot sevmeyen ben kendimi kaybettim
önümde pişmişi, kafamın üzerinde ise asılıp da kurutulmaya bırakılmış
pişirilmeyi bekleyeni, yanında hiç bir
yerde kolay kolay yiyemiyeceğiniz kabuğu
ile yenilen bebek karidesler (symi shrimp), havada uçuşan uzolar, retsinalar…
bildiğin su bardağında. Bi de siyahlar içinde enfes mezeleri yapan madamlar,
ailenin madamları. Bir de mekan sahibine sorarsan getirdiği boğma rakı. Gerisini
siz düşünün ama lezzet düşkünü iseniz mutlaka benimle bu oyunu oynayın ve oraya
gidin. Boğma şarabı da vatana getirin.
Evdeyim;
Bay E yemeğinden kilisenin ayininden aşağı iniyoruz KAYBOLDUK, aramızda
tartışıyoruz sağdan gideceğiz, hayır soldan. Bir kadın beliriyor dik dik bize
bakıyor, allah koruyor ki ağzımızı açıp da bi şey demiyoruz zira 5 dk sonra o
diyor, İstanbullu Rum Türkçesi ile düz gidooorsun , kısa yoldur. Türksünüz çok
özledim Türkiyeyi. İstanbullu bir Rum, artık Rodos’da İstanbullu bir Rum.
Sarılıyor bize, İstanbul’a selam edip yolunuz açık olsun diyor. Kalakalıyoruz
gene.
Adaya
adımınızı attığınızdan itibaren ruhunuza işleyen evdeymişiniz hissi hiç
geçmiyor, bu sebepten de asla tam olarak bir turist ya da gezgin olamıyorsunuz
çünkü burada evin sahibisiniz.
Evdeymiş gibi Rodos,
çünkü lezzetler tanıdık, çünkü deniz aynı deniz, çünkü insan aynı insan, hikayeler ortak, kültür ortak, aynı heyecan, aynı suret aynı özlem.
Evdeymiş gibi çünkü
burada cacıki, dolmades var, burada
musakka var. 145 ortak kelime ortak tarih var, çünkü burada Türksen
ayrıcalıklısın buralısın, çünkü burada herkes her yerde sigara içiyor TÜRK GİBİ sigara içiyor, çünkü burada
herkes birbirine dokunuyor, deniz aynı deniz, kader aynı kader. EVİNİZE GİDİN
Ben
3 metrekare bir tekne kamarasında kalmış olsamda sizin için baktım gördüm araştırdım
işte RODOS'da kalabileceğiniz 3 tane şahane otel;
S.Nikolas Hotel:
61.Hippodamau str.Rhodos Medival Town
Sprith of the Knights
Boutique Hotel :14. Alexandridou Old Town
Hotel Attiki: The Fliskous
and Heritos no 2 Old Town
Lezzet
avcılarına;
COLORADO CLUB: 57 Orfanidou str.(bar street)
Psaropoula 85 Rhodos
ZİZİ: Menekleous str. 3 Old City of
Rhodes ve Fanouriou str.
FOTIS MELATHRON :Par. Sokratous 41T- Old Town.
Küçük küçük odacıklardan oluşan bir restarant. Bir adet de Türk odası var.
Görülmeye değer.
Yazı ve Fotoğraflar : Füsun Buğra Koloğlugil
oyle bir anlatmissin ki; bu yaz karadeniz turu ertelendi ve rodos yapicaz kesin :)
YanıtlaSilYaklaşık 1 aydır okumadığım blog, yorum kalmadı. Ama bu okuduğumu baş tacı yapabilirim. Evet seninle bu oyunu oynayacağım ve gidip o restoranda yemek yiyeceğim. Bu harika yazı için çok teşekkürler.
YanıtlaSilyigit
Çok teşekkürler, iyi şanslar :))
Sil5 gün Rodos'u mu gezeceğiz, yoksa Mr.E'nin yerini mi bulacağız, bilemedim? :) Boşuna "words are very unnecessary, they can only do harm" dememişler!. Ne yapalım, bulamasak da bu saklı yeri, anlatımınızla kurduğumuz hayaldeki güzelliklerle idare edeceğiz artık.. R. Barbaros A.
YanıtlaSilbaşka yerleride anlat. o şiirsel ,duygulu, insani usluba bayıldım.
YanıtlaSilmerhaba, bütün gün aradik ancak Mr.E'nin yerini bulamadik. 1 gün daha burdayiz ve oraya gitmeyi cok istiyoruz. Birazcik daha ipucu alabilir miyiz?
YanıtlaSilSizi kiramicam valla tum detaylari aynen yaziyorum: to steno (esteno diye okunuyor mr e de ordan geliyor zaten)... Adresi:Agion Anargyron 29 New Town
SilHarikasiniz ;) yarin gidip serefinize kadeh kaldiracagiz. Tesekkurler,
Sil