Ekim 28, 2011

tatlı su anarşisti mi ?


Bir deyiş var, “herkes kendi bildiği kelimeler kadar kendini anlatabilir ya da karşısındakini anlayabilir” diye. Yüz yıllar boyunca süregelen “gerçek nedir” tartışmasına yeni bir soluk getirmek gibi bir niyetim yok ama bazen “kendimi anlatabiliyor muyum” un derdine düşüyorum. Ondan arta kalan zamanımda da “acaba doğru anladım mı?” sorusu ile meşgul oluyorum. 

Malumunuz okuduğum kitaplardan alıntı yapıp bloguma yazmak adetim oldu adeta. Elimde Kate Fox’un Watching the English adlı kitabı var. Fox kendini sosyal bilimadamı olarak tanımlıyor kitapta ve kendi toplumunu gözlemlerken edindiği sonuçları paylaşıyor. Birkaç yerde denk geldim ikili yaptığı konuşmalarda karşısındakini tam olarak anlayıp anlamadığı ile ilgili ikileme düşüp şöyle cümleler kuruyor “acaba paylaşım dediği ile ne kastediyor?” ya da “bundan anladığı ne? ”. O yüzden bende merak ediyorum acaba ben derdimi anlatmaya çalışırken gerçekten karşımdaki beni anlayabiliyor mu? Benim sosyal yapı anlayışımla onun ki bir mi ? Ya da sıcak çay anlayışımla ... Hatta daha beteri bir olması mümkün mü ?  

Bazen kendimi belli kalıp düşünceler arasında sıkışıp kalmış buluyorum. Aslında yeni bir cevap bulmak gibi bir amacım olmasa da güzel beynim bana küçük oyunlarından oynuyor ve bir anda şimşek gibi çakıyor aslında olayın başka bir gerçekliği de olduğu. Bu benim için inanılmaz bir deneyim. Kendime çıkış yolları bulmak, farklı bakış açıları görmek aslında hayatımın benim elimde olduğunu ve bir olaya bakışımı canım nasıl isterse öyle değişterebileceğimi anımsatıyor bana. Bu da hayatı tabiri caizse bir oyun alanına çeviriyor.  Konuşuyorum da konuşuyorum, derdimi, düşüncelerimi anlatmaya çalışıyorum. 

Acaba becerebiliyor muyum ? Yoksa kendi çapımda tatlı su anarşisti mi oluyorum ?


On a special note : thanks! the next new . . .


Ekim 25, 2011

. . .



Sene 2009, Mardin’in Bilge Köyü’nde bir düğün evine saldırı yapıldı. 44 kişi öldü... Geriye annesiz babasız çocuklar kaldı. Sene 2010, Cumhuriyet gazetesinde bir yazı yayınlandı... Mardin’li bu yalnız çocukların perişan hali ile ilgili. Çok iyi hatırlıyorum sabah kahvaltısı yaparken, sıcak çayımı yudumlarken okumuştum bu haberi. Yediklerim boğazıma birer birer dizildi. Sonra tabiri caizse herkesi ayaklandırdım çevremde. Sağolsunlar beni kırmadılar ve 2-3 günde dünya kadar erzak toplandı. Sonra kendimi Harem’de buldum. Bu koliler nasıl gider, kime veririm derken Mardin’li bir seyahat firması bir kuruş bile almadan bütün kolileri Bilge Köyü çocuklarına ulaştırdı.

O sırada şöyle yorumlar duymuştum – ama o çocuklar türk değil... kime yardım ettiğini farkında mısın? "Nasıl yani???" diye sormuştum ama bu sorular beni epey üzmüştü. Şimdi aynı tarz yorumları Van'daki depremzedeler için duyuyoruz.

Ben hiç “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyenlerden olamadım. O yüzden çevremde epey muhaliflik yaparım. Hürriyet’te yayınlanan bu fotoğrafa bakıp (ki bu fotoğraf yayınlananlar arasında içinizi en az parçalayanlardan birisi), “bana ne” demek bence en büyük zalimlik. Kim ne düşünüp, nasıl kuruyor bu cümleleri bilemiyorum... Bu kadar duyarsızlığı benim aklım almıyor...

92 Erzincan depreminde bir arkadaşım teyzesini kaybetmişti. 99 depreminde ise bir arkadaşım bütün çocukluk arkadaşlarını depreme kurban verdi. Biz depreme çok yabancı bir millet değiliz ama nedense çok çabuk unutuyoruz. 1992’nin acısını, 1999’un acısını, sırada 2011’i unutmak var biliyorum... Allah sabır ve kolaylık versin unutamayanlara . . . Benim kalbim sizlerle !

Ekim 17, 2011

Ham Polo Club, Richmond LONDON

16.10.2011
Richmond, London

Nasıl denk geldi bilmiyorum ama Londra'ya geldiğimden beri havalar pek bir güzel. Gerçi arada bir gri bulutlar yüzünü gösteriyor ama benim onlara pek aldırış ettiğim yok bu aralar.

Sonbaharı hüzünlü olduğu için biraz buruk yaşarım genelde ama çok güzel bir ışık veriyor bu mevsim fotoğraflara. Pazar günü en son 15 yıl önce gittiğim Richmond'a gittik. Hava güzel olunca bol bol nehir kıyısı yürüyüşleri yaptık. Tam "hadi eve dönelim" derken yolda atlara rastladık ve bu güzel fotoğraflar yansıdı kamerama. 

Bilmiyorum hiç atın gözüne dikkatlice baktınız mı ? Dün fotoğraf çekerken çektiğim fotoğrafın aksini atın gözünde gördüm. Ben, gökyüzü, ağaçlar tüm polo sahası hepsi oradaydı... Tam da o sırada bize etrafı gezdiren 60 yaşında genç bir kadın, "atla göz teması kurarsan at senin ruhunu görür" dedi . . . 


Merak ediyorum, acaba gördü mü ?


Polo Club 3
Polo Club 4
Polo Club 1 Polo Club 2 R park gozde ben

Ekim 12, 2011

Thank you for being a part of my life, whether you were a reason, a season or a lifetime

Bu aralar yazı konusunda epey tembelim. Aslında yazacak çok şey birikti ama benim hayatım bu aralar yazıp çizmeye çok müsait değil.  Bir sürü yenilik, alışılması gereken yeni düzen, inanılmaz yoğun bir iş trafiği derken zamanın nasıl geçip gittiğini anlamaz oldum.

Kaç zamandır aklımda bir şey vardı. Hani hayatınıza yeni insanlar girer, sonra bir bakmışsınız yok olmuşlar. Oturup düşünürsünüz ben mi birşey yaptım yoksa o mu diye. Birazdan sizlerle paylaşacağım yazı (kendisi benim tarafımdan yazılmadı) yıllar önce (sanırım 2005 yılıydı) hayatımda olan ve sonradan kaybolan birkaç insanın peşinden kara kara düşünürken mail olarak önüme gelmişti. Nedendir bilmem günlerdir aklımda sizinle paylaşmak. Bana çok doğru bir zamanda gelmişti. Belki bunu okuyan birinin de hayatında benimkinde yaptığı gibi bir kıpırtı oluşturur. 

People come into your life for a reason, a season or a lifetime. When you know which one it is, you will know what to do for that person.

When someone is in your life for a REASON, it is usually to meet a need you have expressed. They have come to assist you through a difficulty, to provide you with guidance and support, to aid you physically, emotionally or spiritually. They may seem like a godsend and they are.

They are there for the reason you need them to be.

Then, without any wrong doing on your part or at an inconvenient time, this person will say or do something to bring the relationship to an end. Sometimes they die. Sometimes they walk away. Sometimes they act up and force you to take a stand.

What we must realize is that our need has been met, our desire fulfilled, their work is done. The prayer you sent up has been answered and now it is time to move on.

Some people come into your life for a SEASON, because your turn has come to share, grow or learn. They bring you an experience of peace or make you laugh. They may teach you something you have never done. They usually give you an unbelievable amount of joy. Believe it, it is real. But only for a season.

LIFETIME relationships teach you lifetime lessons, things you must build upon in order to have a solid emotional foundation. Your job is to accept the lesson, love the person and put what you have learned to use in all other relationships and areas of your life. It is said that love is blind but friendship is clairvoyant

Thank you for being a part of my life, whether you were a reason, a season or a lifetime.