Haziran 30, 2010

Başkent Tunus dışında nereleri görmeli ?

Malum bir ülke gezilirken ilk gidilen yer oranın başkenti oluyor. Tunus'a gittiğim zaman gördüğüm son yer başkent Tunus olmuştu ki çok da etkilendiğimi söyleyemeyeceğim. O yüzden Tunus yolcularına bir kaç alternatif sunmak istedim.

Hammamet

Sousse

SBS -1

Haziran 26, 2010

Fotoğraf çekmenin sihirli bir gücü var ve her seferinde bunu keşfetmek çok keyifli

Son birkaç günü gri bulutların verdiği sıkıntıyla geçirdim. Keyfim yerine gelsin diye herşeyi denedim ama işe yaramadı. En son dün akşam Kolera Günlerinde Aşk’ı seyredip Florentino Ariza’nın aşkı uğruna bir ömür beklediğini gördükten sonra iyice moralim bozuldu ve kendimi uykuya verdim. Bir aşk uğruna bir ömür feda eder miyim? Kesinlikle ederim ama bu arada kaybedilen zaman beni çok üzüyor. Bu melankolik havayı bir türlü atamamıştım üstümden. Ta ki öğleden sonra Bebek sahilde fotoğraf çekmeye başlayana kadar. Sabah katıldığım ve çok da zevk alamadığım bir kursun üstüne fotoğraf sevdasına kurban verdiğim bir arkadaşımla soluğu Bebek’te aldık. Malum, havalar kan ter içinde kalmadan yürümek ve fotoğraf çekmek için çok ideal. Biz de başladık fotoğraf çekmeye ve işte size ulaşan kareler.


kayikci

sushi

bebek cami

Haziran 23, 2010

Paris'te İki Uzakdoğulu

KaitenDiep

Sipariş üzerine Paris rehberi çok yakında burada olacak. Ama ondan önce yeni keşfettiğimiz iki restauranttan özellikle bahsetmek istiyorum.

Aynı sokakta sıralanmış biri sushi diğeri ise Çin ve Thai yemekleri sunan Kaiten ve Diep bu aralar uğrak noktalarımız arasında. Aynı ailenin sahip olduğu restaurantlar geniş bir menü ile hizmet veriyor. Benim favorim Diep ve Çin yemekleri. Çok ucuz bir seçenek değil ama Paris'de güzel bir yemek yiyelim derseniz listenizde olması gereken bir yer.

Diep'in adresi 55 rue Pierre Charron, Kaiten'in ise 63 rue Pierre Charron. Metro'yla gidecekler, George V'de inin Iran Air'ın yanındaki sokaktan girince iki restauranttı da göreceksiniz.

Şimdiden afiyet şeker olsun

Haziran 22, 2010

Gezmek! Nereye Kadar?

Seyahat etmenin verdiği özgürlük duygusunu başka hiçbir şeyde bulamam. Genelde bir yere giderken en erken uçağa binmeye çalışırım ki günü kaybetmeyeyim. Sabahın ilk ışıklarında havalimanına doğru yola çıkarken içimi inanılmaz bir neşe kaplar. Aynı gün içinde kendimi bambaşka bir milletin içinde bulabilmek beni çok heyecanlandırıyor. Benim bu gezme merakım birçok kişinin dilindedir. Arada bir sorarlar: “Geziyorsun ama nereye kadar?”. Bende buradan cevap veriyorum, ölene kadar!

Neden mi?

İlk mazeretim göbek bağımın Atatürk Havalimanı’nda düşmüş olması. Şaka yapmıyorum. Havalimanı ile özel bir gönül bağım var. Bu yüzden sık sık yolum düşsün diye elimden gelen her türlü çabayı sarfediyorum. İkincisi gezi merakımın aile yadigarı olması. Babaannem için gezmek deyince akan sular dururdu. Annemle babam sinemaya gidiyoruz der evden çıkıp soluğu İzmir’de alırdı. Yani kanıma işlemiş benim bu gezi tutkusu. Üçüncü olarak dedim ya ben kendimi en çok yeni yerler keşfederken özgür hissediyorum. Aklımda sadece gezmek tozmak, gam yok tasa yok...

Çünkü gezmek hayatın bana sunduğu en büyük lüks.

Çünkü benim paşa gönlümün en büyük tutkusu bu.

Haziran 20, 2010

Doğru yer doğru zaman

Atlas dergisinin hayatımda çok özel bir yeri var. 8 ay staj yaptığımı ve bütün bu süre zarfında mutluluktan uçtuğumu bir kenara bırakırsam, dergide gördüğüm her fotoğrafın bir Türk fotoğrafçısının elinden çıkmış olması beni her zaman çok gururlandırmıştır. Her sayısını takip ettiğimi söyleyemem ama çıkardıkları özel sayıları genellikle kaçırmam. Bugün de Foto Atlas özel sayısını görünce almadan edemedim. Dergiyi okurken de Atlas fotoğrafçılarından öneriler bölümünden birkaç noktayı sizlerle paylaşmak istedim.

Gökhan Tan yazısında seyahatin fotoğraf çekmek için motivasyon sağladığından bahsediyor ve şöyle devam ediyor: "Seyahat etmenin özendirici etkisini göz ardı ediyor değilim. Ama benzer bir motivasyonun, içinde yaşanan mekan için de hissedilmemesinin, dünyanın en ilgi çekici coğrafyasına dahi gidilse, fotoğraf adına olumlu sonuçlar vermeyeceğine inanıyorum." Sanırım aramızda Gökhan’a katılmayan yoktur. Nereye gidersek elimizde bir makine herşeyi fotoğraflamak ve döndüğümüzde arkadaşlara, eşe dosta göstermek isteriz. Potansiyel fotoğrafçı rollerimize bürünmemize günlerin kaldığı bu yaz döneminde Atlas fotoğrafçılarının önerilerini sizlerle paylaşmak istedim ki gittiğiniz seyahatlerden güzel fotoğraflarla dönün.

Işığın geliş yönü ve açısı fotoğraf çekiminde çok önemli. Gün içinde fotoğraf çekmeye en müsait zaman sabah ve akşam üstü. Ama öğlen ışığında fotoğraf çekmeniz gerekiyorsa konuya daha da yaklaşın ki daha az sorunlu bir alan tercih etmiş olun. Komposizyonu iyi kurgulayın. Ali İhsan Gökçen kaosu düzenleyin ve sade bir anlatım seçin diyor. Çünkü seçilen konunun en iyi şekilde anlatılmasını sağlayan öğe sadeliktir. Bir de uygun bakış açısı.

İyi bir fotoğraf için doğru zamanda doğru yerde olmak çok önemli. Hakan Öge tek bir kare uğruna saatlerce sıkılmadan ışığın iyi bir konuma gelmesini beklediğini söylüyor.

Ben daha o kadar profesyonel bir bakış açısı sağlayamadım ama nacizane doğru yer doğru zaman karelerim yine de yüzümü gülümsetiyor.


çocuk&bogaz

port5

DSCN1604

DSCN5142

Haziran 14, 2010

Ege Üçlemesi


Aramızda tatil sezonunu açıp boy boy fotoğraflarını yayınlayanlardan mıdır bilinmez bütün gün deniz, güneş, kumsal özlemi çektim durdum. Sonra da size Türkiye’de en çok sevdiğim yerlerden hiç bahsetmediğimi hatırladım.

Çocukluğumun en güzel anıları İzmir, Seferihisar’da geçti. Ailece en güzel fotoğraflarımızın arka fonu hep Seferihisar'dır. Siz burayı Çağan Irmak’ın Babam ve Oğlum filminden hatırlayabilirsiniz ama ben o zamanlar toz pembe hayatımla, bir elim yağda diğeri balda, annem babam emrime amade, plastik kovalarım yanımda hatırlarım.

Sonra büyüdüm. Artık tek başıma tatile çıkabilecek yaşlara geldiğimde yolum Bozcaada’ya düştü. Ne içtiğim şarabın tadını, ne girdiğim suyun soğukluğunu ne de izlediğim gün batımını unutabilirim. Bozcaada’ya gidip oraya aşık olarak dönmek benim gibi Ege tutkunu biri için kaçınılmaz bir sondu sanırım.

Sonra biraz daha büyüdüm. Bir 19 Mayıs tatili Alaçatı ile tanıştım. O zamanlar bu kadar kalabalık değildi. Tahmin edin ne oldu? Buraya da aşık oldum. Şimdilerde fotoğraflara bakarken fark ediyorum da buralar biraz birbirini anımsatıyor bana.



sıra sıra 1

sıra sıra 2

Haziran 06, 2010

Sipariş üzerine Londra Rehberi :)

Ulca ve Asım’ın Londra ziyaretine günler kala kısa bir Londra rehberi huzurlarınızda! Yazılacak çok yer var ve liste uzadıkça uzuyor. Yazının selameti açısından olabildiğince kısa tutmaya çalıştım.

Benim gibi İngiliz müziğini seviyorsanız o zaman Londra’nın pubları sizin için birebir. Benim favori publar listemin başında Angelic geliyor. Evet biliyorum bu isim size tanıdık geliyor ama inanın bizim Anjelique ile alakası yok. Angelic’e en kolay ulaşabileceğiniz metro istasyonu ‘Angel’. Adresini hemen not edin, 57 Liverpool Road, Islington, Angel, London, N1 0RJ

Bir diğeri ise Shakespeare's Head. Burası ile ilgili belirtilmesi gereken konu lezzetli pub yemekleri. İngiliz kahvaltısı ya da fish and chips ya da shepherds pie mi yesek ne yapsak diye düşünüyorsanız durağınız Shakespeare's Head. Ben her gittiğimde mutlaka buraya gidip bir İngiliz kahvaltısı ısmarlarım. Vejeteryan seçimleri de olduğu için gönül rahatlığı ile öneriyorum. Utanmasa içinden çıkacak metro durağının adı Holborn. Adresi ise 4-68 Kingsway, Holborn, WC2B 6BG.

Fuel, Covent Garden’a gitmişken uğramanız gereken bir yer. Hem meydanda yeri var hem de terasına çıkıp etrafı seyredebiliyorsunuz. Londra-1 yazısında gördüğünüz Covent Garden manzarası Fuel’ın terasından çekildi. Fotoğrafta beni görebiliyor olsaydınız, elimde bir Pimms yanında da bir nachos tabağı hemen gözünüze çarpardı.

Ömer’in favorisi Leicester Square’de ki Chandos. Chandos benim öğrencilik günlerimin geçtiği pub olduğu için gönlümde ayrı bir yeri vardır. Happy hour a denk gelmeye çalışın, cüzdanınız bayram eder. Chandos, Pret A Manger’in tam karşısında.

Londra’da en sevdiğin restaurant neresi diye sorarsanız işte cevabım. Moro. Önerim bir şişe Rioja ve çeşit çeşit tapas. Burada Madonna’yı gördüğümü söylemeden geçemeyeceğim. Yemek yerken uzakta inanılmaz bir kalabalık gördüm. Sonrası şöyle gelişti

-Ozlem : (garsona) ne var ileride?

-Garson: madonna klip cekiyo

Ozlem: neeeeeee ???

Ve koşarak oraya doğru koşuş. Gerçi çok kalabalıktı çok da bir şey göremedim ama sizin şansınız benden çok olabilir J

Moro bulunması zor bir yerde. Bu rehberi yazarken birkaç kez tarif etmek girişiminde bulundum ama bir paragraf yer almasını bir kenara bırakın bir de çok karışık bir tarif oldu. O yüzden internet sitesine tıklamanızı öneriyorum http://www.moro.co.uk/moro/restaurant/default.asp .

Artık Türkiye’de de oldukları için Nando’s ve GBK yi yazmiyorum. Ama yolunuzun üstünde varsa ve ne yiyelim diye sorularla canınız sıkıldıysa kaçırmayın derim.

Fransiz yemegi severler Le Sacre Coeur'e bir uğrayın. (18 Theberton Street, London, N1)

Pikniğe gitmeden önce nereden ne alalım derseniz iki durağınız var;Pret A Manger ya da EAT. Londra’nın her noktasındalar o yüzden adres vermeme gerek yok.

Thames nehri üzerindeki barlar da kesin gidilmesi gereken yerler arasında.

Yemek yediniz, içkinizi içtiniz artık dans etmek için hazırsınız. Canınızda salsa mı yapmak istiyor. O zaman 1996’dan beri favori mekanımız Bar Salsa. Charing Cross yolu üzerinde çok merkezi bir yerde olan Bar Salsa’da yemek yiyebilir, ders alabilir ya da benim gibi kimseyi takmadan yerinizde salsa yapmaya çalışabilirsiniz. Kapıda uzun bir sıra olabilir. Ben daha hiç sıraya girmedim ama ne olur ne olmaz biraz erken gitmekte fayda görüyorum.

Bir başka önerim (özellikle müdavimleri için) Buddha Bar. En yakın metro durağı Temple. Duraktan inince kalabalığa doğru ilerleyin!

Görmeden gelmeyin kısmına Londra-1 yazımda değinmiştim ama birkaç noktanın üstünden geçmekte fayda görüyorum.

Notting Hill: Alışveriş sevenlere duyurulur! Buradaki dükkanlarda 35 sterline Donna Karan elbise bulmuşluğum var.

Oxford ve Regent Street: Artık mecbur gideceksiniz, görmeden dönmek olmaz.

Covent Garden: Her an cıvıl cıvıl bir yer burası. İnsan yerinde duramıyor. Alışverişe gidin, yemeğe gidin, içki içmeye gidin, Candy Cake’de muffin yemeğe gidin... ama mutlaka gidin

Zamanı bol olana Greenwich’i öneririm. Zamanı olmayanlara ise ne olursa olsun mutlaka Soho ve nehir kıyısı yürüyüşlerini...


Haziran 05, 2010

17 Mardinli

Mardin'in Bilge Köyü 4 Mayıs 2009’da bir düğün evine yapılan silahlı baskın ve 44 kişinin ölümü ile gündeme gelmişti. O günden geriye çok büyük acılar kaldı. Hiç tahmin edemediğim bir yanlızlıkla baş başa kalmış Bilge Köyü çocuklarının 17 tanesi geçtiğimiz hafta İstanbul’daydı. Gezi ile ilgili yazıları Habervesaire’den takip edebilirsiniz


Haziran 04, 2010

Arnavutköy'de Şehir Masalları

Moda tasarımcısı Zeynep Ökmen’in tasarımları, Hasan Emre Dipşar’ın kareleriyle buluşunca ortaya Şehir Masalları sergisi çıkmış. Moda tutkunu Ulca ve fotoğraf tutkunu benim için biçilmiş kaftan olan bu sergide çekilen fotoğrafları ve moda üzerine yorumları Ulca’nın sitesinden takip edebilirsiniz.

Tasarımlar ve masalları farklı bir bakış açısıyla yorumlayan fotoğraflar çok güzel. Her fotoğraf ayrı bir masalı anlatıyor. Alice Harikalar Diyarında, Kırmızı Başlıklı Kız, Pamuk Prenses.... Bildiğimiz bütün masalların kareleri Zeynep Ökmen'in tasarımları ile bu sergide. Ayrıca Mine Kerse’nin şapka ve çantalarını da yine bu sergide bulabilirsiniz! Maalesef sergi sadece 1-8 Haziran tarihleri arasında açık. O yüzden acele edin derim (Adres : Arnavutköy Dere Sokak No.3).

Dedim ya benim fotoğraflarım styletricksde. Şimdi sizi Hasan Emre Dipşar’ın harika kareleri ile başbaşa bırakıyorum. İyi seyirler!

Galerinin sahibi Selvin Cuhruk Gafuroğlu’na bize çekim yapma fırsatı verdiği için sonsuz teşekkürler.

zeynep +Âkmen - moda1

g+Ârsel2

000037-1

000018-1

Küçük Bir Kaçamak

İnanılmaz yoğun geçen bir kaç ayın ardından bugün kendime izin verdim ve arkadaşımla minik bir boğaz sefası yaptık.

Güne erken başladık ve kahvaltı için soluğu Aşşk Kafe’de aldık. İnsanın bakmaya doyamadığı manzara dost muhabbeti ile çok daha keyifli oluyor.

assk

Ama gün orada bitmedi tabii. İkinci durağımız Arnavutköy Galeri Selvin ve Şehir Masalları sergisi oldu. Sergi ile ilgili daha detaylı bilgi birazdan blogumda.

Sehir Masalları

Bebekte küçük bir yürüyüş, Müge Ersin’in yeni mağazası ve bayılıp alamadığım mavi elbisenin dışında İstanbul’da en çok sevdiğim yerlerin başında gelen Mangerie’de kahve ile bitirdiğimiz günün tadı damağımda kaldı.

Mangerie