Mayıs 30, 2011

Anadolu'nun küçük insanları

Çocuklar hali hazırda çok fotojenik oldukları için onların fotoğrafını çekmek fotoğrafçılık adına çok yaratıcı bir çalıştırma gerektirmiyor belki ama yine de yüzlerindeki masumiyeti ve hayatlarının bir saniyesini dondurabilmek benim için yeterli. Dijital ekranda gördükleri fotoğraflarına bir daha bakmak için peşimde dolaşmaları, fotoğraflarını çekerken yaşadıkları mutluluk ve heyecan çekilen fotoğrafları daha da anlamlı ya da daha doğrusu hatırlanır kılıyor.

İşte size Anadolu’nun küçük insanlarından kareler . . .

anadolu

anadolu 2

anadolu 4

anadolu 3

anadolu 5

Mayıs 26, 2011

Pisidia’nın Başkenti

Hiç Sagalassos tabelasına rastladınız mı bilmiyorum. İstanbul Antalya arası çok gitmişliğim var ama ben hiç dikkat etmemişim. Burdur’un Ağlasun kasabasının kuzeyinde yer alan Sagalassos, söylenilene göre kazı çalışmaları bittiğinde Efes’ten çok daha ihtişamlı bir yer olacakmış. Aslında Antoninler Çeşmesini gördüğünüzde bu ihtişamın nereden geleceği ile ilgili bir izlenim ediniyorsunuz. Görür görmez bizi heyecanlandıran bu şelaleli çeşme bugün halen işlevliğini koruyor. Çeşme dışında tiyatro ve kahramanlık anıtı da tüm güzelliği ile sizi bekliyor. Çok büyük bir alana yayılmış antik kentin birçok yeri halen kazı aşamasında olduğu için ziyarete açık değil. Sagalassos’un çok güzel bir internet sitesi var. Merak edenler buraya tıklayabilirler.


DSC_4422


Yıllar önce Yeni Zelanda’lı biri ile tanışmıştım. Oralarda yaşamak nasıl diye sorduğumda güzel ama sizin için yaşamak zor olur demişti. Ve sebebini iki cümleyle açıkladı... “sıcak sizi pek sarmaz” ve “sizin gibi tarihi olan bir toplum için biz tarih yoksunu bir ülke sayılırız”. Bizim göremediğimizi ya da daha doğrusu farkedemediğimizi iki günlük Türkiye gezisinde farketmiş ve söyledikleriyle benim aklıma kazımıştı. Unutmuş gitmişim bu kısa sohbetimizi. Sagalassos’u yazarken bir anda aklıma geldi.  İnsanın bu kadar köklü geçmişe ait bir ülkede yaşaması ne büyük ayrıcalık. 


DSC_4413

DSC_4407

Mayıs 23, 2011

Kuş Sesleri Olympos’a Yayılır

Herşeyin çok çok olduğu bir tatilden döndüm dün akşam. Çok duraklı, çok keşifli, çok keyifli dört gün geçirdim. Dönerken yüreğime inceden bir sızı oturdu her tatil dönüşü olduğu gibi. Çok olan sadece duraklar ve keşifler değil... Çok çok dinlenen “Hakkında Herşeyi Duymak İstiyorum”, yolda çok çok yenen fındık, çok çok çekilen fotoğraflar, çok kahkaha, çok neşe . . .

İstanbul’dan çıktık ve dura dura Kütahya - Frig Vadisi, Sagalassos, Antalya, Olympos, Phaselis, Eğirdir Gölü derken dün akşam ayağımızın tozuyla döndük güzel şehrimize. Hepsini teker teker anlatacağım önümüzdeki günlerde. Ama önce en son konakladığımız Olympos’tan bildireceklerim var size. Hazır tazeyken anılarım hemen yazmak istiyorum, ayrıntıları unutmamak adına.

Zeytin, limon ve yenidünya ağaçlarının gölgesinde hamakların dizili olduğu bir yerde kaldık. Akşam sessizliğinin yatağa yatırıp sabah kuş seslerinin uyandırdığı, bahçesindeki ağaçlardan meyve koparıp yediğimiz, serin sularında yüzdüğümüz Myland Nature keşif yazılarıma bir tane daha ekleme gerekliliğini zaruri kıldı. Hazır önümüz yaz, yolu Çıralı’ya düşeceklere duyurulur...

Sevdalıları bilir ama benim gibi yeni keşfedenler için Yanartaş (Chimera) ve vaktiniz varsa Phaselis kaçırılmaması gereken duraklar. Kayalıkların arasından çıkan metan gazının birkaç noktada hiç sönmeden yandığını görmek çok keyifli bir tecrübe. Bir de bu sönmeyen alevleri görmek için karanlık çökmeye yakın 1 km tırmanılan kayalıklar bu yaşadıklarınızı aklınıza adeta kazıyor. Aramızda gecenin üçünde Chimera’ya çıkan arkadaşlarımız varmış. Onlara buradan selam edelim  sonsuz cesaretlerinden dolayı.

Antik Phaselis kenti ise ayrı bir yazı konusu. Antik kent görelim diye durakladığımız noktada hemen mayolarımızı giyip kendimizi serin sulara attık. Burası kalıntıları, denizi ve ışığı ile gezimizin en romantik durağıydı. Kent Rodos’lular tarafından kurulmuş ve uzun yıllar boyunca Likya’nın önemli liman şehirlerinden biri olmuş. Küçük bir not düşmekte fayda var;  giriş 8 TL ve kapanış saati 19.00.

Bu yazıda serin sular olarak anılan Akdeniz, yazın sıcağı ile serin niteliğini kaybediyor olsada Mayıs ayında benim gibi Ege sevdalısı bir insan için gayet güzel bir rotaymış. Bu gezimizde bunu öğrendim !  

olympos olymp

roma tapinagi alev alev

Mayıs 06, 2011

Bir Pazar Esintisi

Bir çukur alanın ortasında, İznik... Bursa’nın bir ilçesi ama insanın buraya ilçe demeye gönlü razı olmuyor.  Nüfusu elli bini bile bulmayan bu küçücük yer tarihte dört medeniyete ev sahipliği yapmış.


Çok da güneşli olmayan ama yağmursuz bir havada gittik İznik’e. O yüzden kaç saat yürüdüğümüzü bile hatırlamıyorum. Küçük bir yer olabilir ama görülecek yer çokluğu nedeniyle epey dolandık. Göl kenarına parkedip ara sokaklara daldık ve ilk durak Ayasofya oldu. Ayasofya, Bizans döneminde kilise, Osmanlı döneminde cami olarak kullanılmış bir yapı. 1. Dünya Savaşında yanmış ve 2007’de tekrar ziyarete açılmış. Beni en çok etkileyen tarafı ise içeride inanılmaz güzel bir ışığın olmasıydı. Resmen fotoğraf çekmeye doyamadım. Yeşil Cami, İznik Müzesi, Süleymanpaşa Medresesi (eski medrese şimdilerde çinilerin satıldığı atölyeler tarafından kullanılıyor), Roma tiyatrosu ve İznik’in dört kapısı ; Göl, Lefke, İstanbul ve Yenişehir diğer duraklarımızdı.

iz 5 iznik 2 Iznik 1

Bir günde keşfedilecek yerler listenize mutlaka ekleyin İznik’i. Uzun zamandır geçirdiğim en güzel Pazar günlerinden birini geçirdim. Yeni yerler, yeni tadlar, yeni keşifler . . .

Bu arada yemek için hiç düşünmeden Köfteci Yusuf’un yolunu tutun. Eski adı İmran Izgara olan restauranta birçok rehberde rastlayacaksınızdır mutlaka.  Ama unutmayın ki yerel halkın da tercihi aynı.  Köfte yemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Bir de midenizde tatlı için yer ayırın ve tatlınızın üstüne mutlaka kaymak isteyin. Şimdiden afiyet şeker olsun . . .

gol

izn 4

iznik 3

ben yollarda

Uzun zamandır okuduğum kitabın bir sayfasına takıldım kaldım. Dışardan bakan ilerliyorum zanneder. Kafamı toparlayamadan aynı paragrafı defalarca okumuşum, öyle geçmiş zaman. Ne dürttü beni bilmiyorum ama sayfayı okumayı bitirdim. Eksik olmasın yazan da satan da ama belli ki bu kitap bana göre değil dedim kapadım kaldırdım kitabı tozlu kitaplığımın rafına.

Ben dönüp dönüp aynı şeyleri yaşarken hayat bir kısım akıp gitmiş. Şimdi yeni tecrübeler zamanı. Güzel şehrimde güneş açmamış olsa da benim yüzüme güneş doğdu.

Dido’nun sesi kulaklarımda “ I want to see the world alone again , to take a chance on life again”....

Ben yollarda . . .