Mayıs 29, 2013

Gezmek ve psikoloji... Haydi tatile !


Ne alakası var demeyin ?

Gezmek, sizi gündelik rutininizden çıkarır. Farklı yollara sapmanıza, yeni şeyler görmenize, yeni deneyimler edinmenize neden olur. Seyahat sadece gözlerinizi açmaz aynı zamanda zihninizi açar. Yapılan araştırmalar seyahat etmenin beyin gelişimine ciddi faydaları olduğunu gösteriyor.

Yeni bir perspektif edinmek, hali hazırda uğraştığınız sorunlardan biraz uzaklaşarak farklı bir bakış açısı yakalamak sizi gündelik stresinizden uzaklaştırdığı gibi, değişiminize ve gelişiminize de destek olur. Seyahat etmek de bunun en etkili yöntemlerinden biri. Rutininizi bozar, aklınızı farklı çalışmaya zorlar ve siz istemeseniz bile sizi stresten uzaklaştırır. Bu da size yeni bir bakış açısı kazandırmak ya da  kimi zaman sorunlara etkin çözümler bulmak şeklinde geri döner. Yani ektiğinizi biçersiniz. Kendinize iyi davranırsanız aklınızda size iyi davranır. Ve bir bakarsınız takılıp kaldığınız soruna yeni bir çözüm bulmuşsunuz.

Yeni şeyler de öğrenirsiniz kendinizle ilgili. Bir bakmışsınız hiç sabırlı olmayan siz sabırlı da olabiliyormuşsunuz. Ya da yeniliklere açık olmayan fikirleriniz kendilerini yavaş yavaş sizin ellerinize bırakmış, siz de hiç bilmediğiniz bir yola girip tepeleri aşıyorsunuz, hiç yemem dediğiniz bir yemeği deniyorsunuz. Aslında değişime, farklılığa o kadar da kapalı değilmişsiniz. Son zamanlarda bir türlü iletişim kuramadığınız eşiniz, sevgiliniz, çocuğunuz aslında o kadar da geçimsiz gözükmüyor. Hala beraber yapabileceğiniz şeyler var. Beraber yüzüyorsunuz, oynuyorsunuz... Bir bakmışsınız açmışsınız bir şişe şarap yakamoza karşı hayallerinizi konuşuyorsunuz.

Seyahat deyip geçmeyin. Günlük rutininizi kırın. Ve kendinizi tekrar keşfedin. Bunun için business uçak biletine, lüks bir otele ya da tatil köyüne ihtiyacınız yok. Tek gereken biraz hayal gücü. Her gün yaptıklarınızı yapmayın, her gün yürüdüğünüz yoldan yürümeyin, bedeninize ve aklınıza izin verin, temizlensinler. Yazıyı okurken bunu yapamayacağınızla ilgili milyonlarca mazeret bulabilirsiniz kendi kendinize. Ama size bir tavsiye... İçinizden gelen "olmaz bu iş" sesini susturun ve hayal gücünüzü kullanın. Sağlıklı ve ayakta olduğumuz sürece mutlaka bir yolu vardır.

Haydi tatile... İyi eğlenceler !

Mayıs 27, 2013

Poseidon'un oğlu Vize

Vize, Kırklareli'nin bir ilçesi. İki hafta öncesine kadar ne adını ne de varlığını bilmediğim bir yer. Ama benim detayları atlamayan ve okuyup araştırmayı çok seven kocam, Vize'de eski bir Bizans kilisesi olduğunu keşfetti. Ha bugün ha yarın derken Vize gezimiz geçen cumartesi gerçekleşti. İlçe adını Byzas'tan almış. Ne anlama geldiğini merak edip baktım, Poseidon'un bir oğlunun adıymış.

Küçük Ayasofya Kilisesi, Gazi Süleyman Paşa Camii
Foto: Ertug Ekenler


Vize Kalesi
Foto: Özlem Ekenler

Vize, Trakya bölgesinde bilinen ilk antik tiyatroya ev sahipliği yapıyor. Şimdilerde Gazi Süleyman Paşa Camii olarak anılan Vize Ayasofyası (Küçük Ayasafoya Kilisesi), Vize kalesi (daha doğrusu kalesinden kalanlar), Trak tümülüsleri görülecek yerler arasında.Vize kalesinin inşaatına M.Ö 72-76 yıllarında başlandığı tahmin ediliyor. Ayasofya ise ilk olarak 6.yyda  Jüstinyen döneminde kilise olarak inşa edilmiş.1450 yılında ise camiye çevrilmiş. Deniz kenarına gitmek isteyenler için Kıyıköy bir seçenek olabilir. Ama okuduğumuza göre burası yüzmek için çok güvenli bir yer değilmiş. Ama nehirle denizin birleştiği yeri görmek çok keyifli. 

Kıyıköy
Foto: Özlem Ekenler

Böyle küçük yerlerin en büyük sıkıntısı bence çevrede insanları bir günlüğüne oyalayacak herhangi bir şey olmaması. Bir cumartesi günü gittiğimiz Vize'de ki tüm tarihi binalar kapalıydı. Hediyelik eşya dükkanı olarak küçük bir prefabrik kutu koymuşlar ama o da kapalıydı. Ne zaman açıktır, ne zaman giderseniz hakkını vererek gezebilirsiniz bilmiyorum. Hediyelik eşya dükkanının içini görmeye çalışırken Vize'nin sembolünün ıhlamur olduğunu öğrendik. Aynı zamanda (cittaslow) sakin şehir olan Vize'nin gerçekten doğası ve havası çok güzel. İnanılmaz derecede sessiz ve sakin bir yer. Giderken ne bekliyordum bilmiyorum ama bu kadar temiz, sessiz, sakin ve hem doğası hem tarihi zengin bir ilçe görmek beni ziyadesiyle şaşırttı. 

Mayıs 20, 2013

Siz zahmet etmeyin, Mat sizin yerinize hayal gücünüzün sınırlarını zorluyor

Ailecek sevdiğimiz etkinliklerden biri de sergi gezmektir. Nereye gidersek gidelim mutlaka modern sanat müzesine uğrarız. Yaşadığımız yerde de olabildiğince takip ederiz sanatı. Hafta sonu Salt ve Arter'in ziyaretçileri arasındaydık. Bazen bana hiç hitap etmeyen eserlerle karşılaşıyorum. O zaman kısaca bakıp çoğu zaman üzerlerinde hiç kafa yormadan geçip gidiyorum. Ama bazen, bu pazar Arter'de olduğu gibi, tam kalbimden vuruyor beni bazı eserler. Yanından ayrılmak istemiyorum...

Mat Collishaw'ın Hayalet Görüntü sergisi kaçırılmaması gereken bir sergi. Siz hiç zahmet etmiyorsunuz, Mat sizin yerinize sizin hayal gücünüzün sınırlarını zorluyor. Size tek düşen eserlerin önünde zaman geçirmek. Gidip gördüğünüzde ne demek istediğimi anlayacaksınız. Collishaw'ın eserleri arasında "Dünyevi Olmayan Zevkler Bahçesi"ni tekrar tekrar seyrettim lakin seyretmelere doyamadım. Sizinle bir fotoğrafını paylaşmak istedim ama bu iş fotoğrafını görmekle olacak gibi değil. Mutlaka gidin görün. 

Garden of Unearthly Delights (2009), Mat Collishaw
Source: craftscouncil.org.uk


1966 İngiltere doğumlu Mat Collishaw'ın eserleri Tate ve Centre Pompidou gibi önde gelen modern sanat müzelerinde sergilenmiş. Afterimage (Hayalet Görüntü) sergisi 11 Ağustos 2013 tarihine kadar Arter'de. 

Sanat severlere duyurulur.

Mayıs 08, 2013

İstikamet Tokat... Ne umduk ne bulduk

23 Nisan tatilini biraz uzun geçirenlerdeniz biz de. Atladık arabamıza, Anadolu'nun yollarına vurduk kendimizi. İstikamet Sivas'tı, aslında daha doğrusu Divriği ama biliyorduk ki Sivas bizi tek başına paklamaz. Sivas'ı, Divriği'yi ve diğer durakları yazma hakkımı saklı tutarak size sadece bir öğleden sonra geçirdiğimiz Tokat'ı anlatmak istiyorum. Şehiri de anlatacağım elbet ama esas konumuz Tokat'ın kebabı. Kuzu etinden yapılan ve sırasıyla patates ve patlıcan ile birlikte bir şişe dizilerek, kendine özgü bir fırında etin yağı ile pişirilen bu şaheseri yerinde yeme şansını yakaladığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Ayrı bir şişte domates, biber ve sarmısak da pişiriliyor ve şu fotoğraftaki halini alarak sunum yapılıyor.







Tokat kebabı ile ilgili bilinmesi gerekenler var tabi... Mesela belli bir mevsimi var, yaz mevsimi. Yazın kebap yenir mi dedim ama garson bu kebabın fanatiklerinin tabakta kalan yağı kaşıkla yediklerini söyledi. Yani yazın kebap yeniliyormuş :) Biz tam sezonun başladığı tarihe denk geldik. Evet mevsim kuzu mevsimi idi ama domates, biber sera sebzesi olduğu için lezzetinin tam olmadığını söylediler. Yaz olup tüm meyve, sebzeler Tokat'dan temin edildiğinde bu kebabın tadı daha da bir güzel oluyormuş. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, et beni genelde rahatsız eden bir yemektir. Günlerce midem bir garip dolanırım et yedikten sonra. Ama Tokat kebabını yedikten sonra hiç rahatsız olmamam beni şaşırttı. Birşeyleri doğru yapıyorlar sanırım...

Tokat'a gelince... Nedense aklımda toz duman, kirli bir köy imajı vardı. Neden bilmiyorum. Belki çocukken gördüğüm bir fotoğraf yüzündendir. Gittiğimde ne kadar yanlış bir fikirle şehire girdiğimi anladım. Tokat çok sevimli bir yer. Oldukça küçük. O yüzden bir gün gani gani yeter gezmeye. Gök Medrese, Taş Han ve çevresi, Sulusokak Caddesi ve 19. yy dan kalma tipik bir Türk evi olan Latifoğlu Konağı keyifli bir gezi rotası olabilir. Kışın giderseniz kebap yok... Ama olurda Mayıs başı yolunuz Tokat'a düşerse o zaman demeyin keyfinize. Yeşil Köşe Et Lokantası'nı her rehberde gördük. Ama gittiğimizde daha sezonu açmamıştı. Biz Hanedan Kebap'ta yedik kebabımızı. Yediğimiz yemek kadar servisi ve ortamı da gayet güzeldi.

Umarım siz de bir gün Tokat kebabını Tokat'ta yeme şansını yakalarsınız.

Anadolu'yu unutmuşuz, muhabbetini özlemişiz... Bizi sohbetsiz bırakmayan Anadolu halkına selam olsun...