Haziran 29, 2012

Masal kitabında son nokta

Robert Sabuda'nın elinden çıkan Alice Harikalar Diyarında kitabına bir bakar mısınız ?

İstiyorummm, benim olsun istiyorummm






Macy Gray dün bize geldi

Flaşın bazen güzel kareler verdiğini unutuyorum
Fotoğraf: Ertuğ Ekenler
Bu sene İstanbul halkı bizden önce görüştü zat-ı muhteremle. Bize dün kısmet oldu gidip görmek, görüp dinlemek. Macy Gray, yıllar önceden kulağımda kalan bir ses aslında. Şarkılarını bilirim ama bir konser MG şarkısı söyleyecek kadar repertuarım yok. Lakin kendileri yeni albüm çıkarmış ve bir sürü şarkıyı cover lamış. Durum böyle olunca dün aslında sandığımızdan daha çok şarkıya eşlik edebildik. Dinlemeyenlere tavsiye ederim "Covered" albümünü bir dinleyin. 

Çok eğlenceli ve çok neşeli geçti konser. Grubun geneli çok neşeli olduğu için, hep beraber bir çoşku hali yaşadık. Macy Gray şüphesiz bu dünyadaki en güçlü sese sahip değil ama oldukça şahsına münhasır bir tarzı olduğu için kendine ayrı bir yer edindiğini düşünüyorum. Bir de sahne karizması var ki onu göz ardı etmek imkansız. Deli saçları, upuzun topukları, büyük mü büyük takıları ve kocaman gülümsemesi ile inanılmaz bir karizma izledim kendi adıma dün gece Jazz Cafe London'da.


Geçtiğimiz yaz başlayan Jazz seferim gayet keyifli devam ediyor. Jazz beni henüz hayal kırıklığına uğratmadı. O yüzden "I love Jazz" der, sevgilerimi sunarım


Fotoğraflar : Ertuğ Ekenler

Haziran 27, 2012

Biraz fotoğraf konuşalım

Haziran 2012
Paris her zaman iyi fotoğraf verir

Sacre Coeur kaldırımlarında fotoğraf çekimi.
Paris'te evlenmenin en güzel yanı fotoğraflarınızın arka fonunda harika bir manzara olması sanırım.
Bu çift arabadan indiğinde kalabalık çoktan çoşmaya başlamıştı
Fotoğraf: Özlem Üçüncüoğlu

Durak yine Sacre Coeur
Her an bir gösterinin olduğu yerde kameramıza takılan bu arkadaş bize (belki bilmeden) çok iyi bir poz verdi.
Bize de bu fotoğrafı çekmek düştü.
Doğru zamanda doğru yerde olmanın verdiği mutluluk !
Fotoğraf : Özlem Üçüncüoğlu

Yürüyüş rotamız Montmarte
Elimizde Lonely Planet ve bu dünyada LP'ı en iyi kullanabilen kocam :)  güneş batmaya yakın
beni Paris'in ara sokaklarına soktuğunda bu günden güzel fotoğraflar çıkacağı kesindi
Terkedilmiş müze kapısı... Biraz nostaljik biraz romantik tipik Paris'li
Fotoğraf : Özlem Üçüncüoğlu

 Paris'in biraz dışına çıkarsanız

Çoğu filmden, belgeselden hatırlayacağınız bir kare bu. Normandiya'daki Amerikan mezarlığı
Bu karede beni etkileyen onca haç içinde rahat uyuyan Davud'un Yıldızı
Fotoğraf : Özlem Üçüncüoğlu

Haziran 26, 2012

İnat Evi


Saraybosna'ya gidenler belki hatırlarlar bu evin hikayesini. Miljacka nehrinin hemen kıyısındadır bu ev. Adı da İnat Evi. Evinden vazgeçmek istemeyen bir Boşnağın hikayesidir aslında. Devlet, evin olduğu yere kütüphane yapmak ister ama arazinin içinde kalan bu evin sahibi evinden bir türlü vazgeçmez. En sonunda der ki "nehrin tam karşısına taş taş tuğla tuğla taşıyın evimi". Ve gerçekten taş taş tuğla tuğla taşınır ev. Ev aynı evdir sadece nehrin diğer kıyısında.

Bugün Cüneyt Özdemir'in Radikal'de yazısını okurken bu evin hikayesi geldi aklıma. Hani şu Sevda Tepesi'ni anlattığı. Ne yazıktır ki evimiz, yurdumuz, hatıralarımız olan toprakları satmaya (pardon hediye etmeye) hevesli insanlarla doldu taştı ülkemiz. Çocukluk fotoğraflarım vardır benim orada ama duydum ki şimdilerde bir krala hediye edilmiş. Kimin malı kime hediye ediliyor bilmiyorum ama biz bunları ortaokulda tarih dersinde okurduk, padişah toprak hediye ederdi Osmanlı'da. Hatırladınız mı ? Hani yılllaaar yılllaaar önce, develer tellal iken, pireler berber iken...

Gözünden kaçanlar için Cüneyt Özdemir'in yazısı burada. Ağzına sağlık ....

Haziran 25, 2012

Olimpiyat süsleri

Dün İngiltere'nin Euro 2012'den elenmesiyle bu sene İngiltere'yi meşgul eden mevzulardan birisini de geride bırakmış olduk. Burada herşey bir olay. Yılbaşından tutunda Eurovision'a kadar... Bir de aralara serpiştirilen kraliyet olayları var tabii.... Geçen sene düğün vardı bu sene kraliçe 60. yılını kutladı...

Şimdi sırada olimpiyatlar var. 4 yıldır tam gaz çalışan Londra'nın olimpiyat sınavını vermesine günler kala şehir süslenmeye başladı bile. Tower Bridge'ın üstüne kocaman bir olimpiyat arması yerleştirildi. Geçen haberlerde duyduk bir belediye her haneye 15 pound süs parası verecekmiş, evlerini süslesinler, şehirleriyle gurur duysunlar diye. Neyse bu yardım bizim mahalleye uğramadı. Ama şu aşağıda gördüğünüz süslü telefon klübelerinden bizim evin yakınlarında var. Bir de şehrin geri kalan her yerine serpiştirmişler. Çok da güzel olmuş. Beğendiniz mi ?

Shoreditch

Bermondsey Street

Covent Garden

Spitalfields Market

Haziran 19, 2012

Normandiya'da kalacaklara duyurulur - Bayeux evet, Caen hayır

Gerçi bu kadar sert bir ifade kullanmak doğru mu bilmiyorum. Ama nasıl olsa benim blogum benim fikrim diyerek Normandiya'ya doğru bir yolculuk düşünenlere son durum raporu vermek istiyorum.

Paris'ten araba kiralayıp 3 saati yolda harcadıktan sonra vardığımız Bayeux, çok güzel, çok sevimli ve bir o kadar da keyifi bir yer çıktı. Buradan tüm sahillere ulaşım çok rahat. Özellikle arabanız varsa. Eğer hedefiniz herşeyi bir günde görmekse (Normandiya çıkartmasının yapıldığı tüm sahil boyunu ve mezarlıkları - Normandy's D-Day Sites) o zaman güne çok erken başlamanızı öneririm. Ama tavsiyem gezinizi iki güne yaymanız.
Bayeux, Fransa
Fotoğraf : Özlem Üçüncüoğlu

Bayeux, savaştan çok etkilenmemiş küçük bir yer. Eski binaları görmek hala mümkün. Gotik mimari eserlerinden Notre-Dame (evet Paris'tekinin küçük bir kopyası) kocaman kırmızı kapıları ile kasabanın tam orta yerine kurulmuş. Merkezi bir yerde kalmanız ve yemeklerinizi burada yemeniz bir gezgin tavsiyesidir. Hazır buraya gelmişken başka neler görelim derseniz, Bayeux Tapestry ve dantel müzesini gezebilirsiniz.

Bayeux, Notre-Dame
Fotoğraf : Özlem Üçüncüoğlu


Caen ise savaş zamanı yerle bir olmuş ve 1945 sonrasında tekrar yeni baştan kurulmuş bir yer. Bayeux'ye nazaran daha büyük bir alana yayılmış. En keyifli yeri halen eski binaların olduğu tarafı. Burada bir çok restaurant ve kafe bulmak mümkün. Bir de eğer vaktiniz varsa Caen'in 15 dakika dışında bir savaş müzesi var, Memorial - Un Musee pour la Paix. Oldukça farklı ve detaylı bir müze. İkinci Dünya Savaşını ve ayrıntılarını merak edenler için kesin görülmesi gereken bir yer. Kişi başı giriş 18.80 euro. Evet, biraz tuzlu ama bundan daha ayrıntılı bir savaş müzesi daha var mı bilmiyorum. Hazır yeri gelmişken belirteyim bu müzeden çok mutlu mesut ayrılmayacağınızı bilip kararınızı öyle verin derim.

Caen, Fransa
Fotoğraf : Özlem Üçüncüoğlu


Haziran 18, 2012

Fotoğraf dünyasının bilinen (aslında bilinmeyen) isimleri

Tesadüfler birbirini kovalıyor bazen. Daha geçen hafta bitirdiğim II. Dünya Savaşı'nda ünlü savaş fotoğrafçısı Robert Capa'yı konu alan "waiting for robert capa" kitabının ardından haftasonu soluğu Normandiya çıkartmasının yapıldığı yerde almamız aslında hesapta olmayan bir durumdu. Robert Capa, "The Falling Soldier" fotoğrafı ile adını duyurmuş. Omaha Beach'de çektiği D-Day ve The Magnificent Eleven serileri ise Capa'yı herkes tarafından bilinen biri yapmış. Kendisinin yolundan giden sevgilisi Gerda Taro ise kadın kimliği ile savaş fotoğrafçılığının birleştiği nokta. Ve epey değişik bir kişilik.

The Falling Soldier, Robert Capa
Kitabı okurken öğrendiğim en ilginç şey ise kulağımıza tanıdık gelen bu isimlerin hiçbirinin kendi isimleri olmaması. Robert Capa, Macaristan doğumlu ve gerçek adı Endre Erno Friedmann. Gerda Taro ise Gerta Pohorylle adıyla doğan bir yahudi. Her ikiside Nazi rejiminden kaçıp, yollarda fotoğrafçılığa gönül vermiş. Bu isim değişikliği ise bir türlü fotoğraf satamayıp para kazanamadıkları sırada Gerda Taro'nun aklına gelmiş. Zamanın ünlü yönetmeni Frank Capra'nın isminden esinlenerek Robert Capa'yı; ünlü oyuncu Greta Garbo'nun isminden esinlenerek de Gerda Taro ismini uydurmuşlar. Pek de iyi yapmışlar çünkü bu Amerikan isimleri sayesinden para kazanabilen fotoğrafçılar olmuşlar.

Gerda Taro - portre

Tesadüf dedim ya... Normandiya'ya gitmeden önce bir gün kaldığım Paris'te Helmut Newton sergisi olduğunu duyunca hemen soluğu Grand Palais'da aldım. Helmut Newton'u çoğunuz çıplak kadın fotoğrafları ile tanır. Kendisi çok ünlü bir moda fotoğrafçısıdır aslında. Ve kendi eserleri için şöyle der, "Bazı eserler sanat niteliği taşır. Benim böyle bir kaygım yok. Fotoğraflarım bir gün bir sergide ya da müzede sergilenirse ne ala. Ama onun dışında ben kiralık bir silahım". Gerçekten de sergiyi gezerken bunu hissedebiliyorsunuz. Adeta cansız manken gibi poz vermiş, ifadesiz kadın figürleri ve fotoğrafların içine yerleştirilmiş moda unsurları fotoğraflara sanat eseri niteliğinden daha farklı şeyler katmış bence. Bazen rahatsızlık veren çok kışkırtıcı fotoğraflar bu sergide sizi bekliyor. Sergi ve fotoğraflar bir yana, öğrendiğim en ilginç şey ise (üst üste üçüncü kez) Helmut Newton'un gerçek adının Helmut Newton olmamasıydı. Aslen Helmut Neustadter adıyla yahudi bir ailede doğmuş ve daha sonra adını Newton olarak değiştirmiş.

Bütün bunlar üst üste gelince, bana da bunları blogumda yazmak düştü. Eğer yolunuz Paris'e düşerse Temmuz sonuna kadar Helmut Newton sergisini gezebilirsiniz. Kişi başı 12.50 Euro. İlgilenenlere duyurulur.
Helmut Newton