Ocak 20, 2012

Yamuk evler, binlerce bisiklet ve dahası . . . Amsterdam


Üç günlük kısa bir Amsterdam gezisi yaptık. Kanalları, köprüleri, binlerce bisikleti, yamuk evleri ve diğer her türlü aktivitesi ile üç gün bence Amsterdam için gayet yeterli bir süre. Bana mı öyle geliyor bilmiyorum ama Avrupa şehirleri birbirine çok benzediği için yeni bir yer görmek gibi değil de sanki tanıdık bir yeri ziyaret etmek gibi bir his uyandırdı bende bu şehir.

Diğer Avrupa şehirlerinden en büyük farkı sizin de tahmin edeceğiniz üzere herkese tanınan hakların biraz daha geniş çerçevede tutulmuş olması. Yani bu gezinizde space cake ya da mantar yemek ya da biraz ot tüttürmek isterseniz coffee shop’larda menüler ya da köşe başındaki dükkanlar sizi bekliyor. Dubai’ye gittiğimde koca şehirde sadece iki tane alkol satan yer olduğunu söylemişlerdi bana. Bir tanesi şehrin epey dışındaymış hatta. En can alıcı kısmı ise alkol satın almak için ehliyetinizin olması gerektiği idi. Dönüp bir de Amsterdam’a bakınca, uyuşturucu satan dükkanları görmek biraz ürkütücü ama yine de heyecanlı olabiliyor. Tabi meşhur Red Light District i de unutmamak lazım. Seksin bu kadar göz önünde yaşandığı başka bir yer var mı bilmiyorum. Seks turizmiyle ünlü yerleri gezmişliğim de var (mesela Bangkok) ama bu kadar ifşa edildiğine ilk kez şahit oluyorum. Bunların hepsi bir deneyim tabi. Farklı hayatları görmek bazen “keşke bu bizim ülkemizde de olsaydı” ya da “allahtan bu bizim ülkede yok” demek farklı bir tecrübe. Yine de daha muhafazakar bir toplumda büyümüş olmanın verdiği o garip hisle dolandım Amsterdam sokaklarında.

Köşe başı patates kızartması satan dükkanlarla dolu bu şehir. Patates kızartması nasıl meşhur olmuş bilmiyorum. Belçikalıların keşfettiğini ve Fransızların meşhur ettiğini düşünürseniz, Amsterdam’da patates kızartması yemenin biraz garip olduğunu kabul edersiniz sanırım. Bir de Starbucks’tan çok H&M’in olduğu bir alışveriş caddesi var ki bu da epey ilginç bir durum benim için - malum bizim köyde her yer Starbucks kaynıyor.

Geleneğimi bozmayıp Amsterdam’ın meşhur yerlerini burada sıralamayacağım size. Ama benim hafızamda yer edenlerden kısaca bahsetmek istiyorum. Kanalların arasında yürümek çok eğlenceli. Özellikle yamuk evleri ve mimarisi çok keyifli. Anne Frank’ın müzesi bence kesin görülmesi gereken yerlerden biri. Çünkü kitabını yazarken ve Nazilerden gizlenirken yaşadığı evin içinde geziyorsunuz. Hangi odada yaşadığını, nerede yemek yiyip nerede uyuduğunu görmek özellikle kitabı okuyanlar için çok ilginç bir tecrübe. Krep yemektir diyenler için Anne Frank’ın evinin çok yakınında meşhur “The Pancake Bakery” var. Burayı da birçok gezi rehberinde bulabilirsiniz ama çok büyük umutlarla gitmeyin. Bir de çok merak ederek gittiğim Hermitage Müzesi var. Sanat severler eminim çok beğenecektir. Merak edenler için söylemeden geçemeyeceğim evet bu Hermitage St Petersburg’daki meşhur Hermitage’ın Hollanda şubesi, ama daha az ihtişamlısı ...

Başka bir şehir olsaydı zamanınız olursa diye başlardım bu cümleye ama Amsterdam için geçerli olmayacağı için mutlaka zaman yaratıp trene binip şehrin 20-25 dakika dışına çıkın ve Zaanse Schans’ı bir ziyaret edin. Burası masallardan çıkmış gibi. Eski zamanlardan kalma yel değirmenleri ve kutu gibi çok şirin evleri ile bence farklı bir yer görmenin verdiği o duyguyu ziyadesiyle size tattıracak bir yer. Ama bana sorarsanız ilkbahar ya da yaz burayı ziyaret için daha doğru bir zamandır. Çiçekler açmış ve nehir donmamışken daha güzel bir görüntü verdiğini söyledi yerli halk. Hatta yazın yel değirmenlerinde barbekü vs yapabiliyormuşsunuz.

Yeldeğirmenleri ile ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum. Çok az çalışanı var bu değirmenlerin. Genelde gönüllülerin yardımı ile iş görebiliyorlarmış. Kimi tomruk üretiyor kimi yağ ama üretim kapasiteleri tahmin edersiniz ki çok kısıtlı. O yüzden temel geçim kaynakları (ürettikleri ürün dışında) turizmmiş. Kesinlikle görmeye değer bir yer. Şehir merkezinden sürekli tren var o yüzden ulaşımı epey rahat.  



Bir şehri görmenin en güzel yolu yürümekten geçiyor. Amsterdam çok büyük bir yer olmadığı için sokaklarında bol bol yürüyün derim. Hazır pek kaybolma ihtimaliniz yokken keyfini çıkarın kanal yürüyüşlerinin. 

Bir de unutmadan son bir tavsiye . . . Kozmetik severler için Sabon mutlaka gidilmesi gereken bir yer. 


Fotoğrafların bir kısmı  thenextnew.blogspot.com'tan alınmıştır.

1 yorum:

  1. Amsterdam demek space kek yiyip salak salak gülmek,her önüne gelenin resmini cekmek,cok acıkıp patatescilerden yemek demek.Pek severim ondan:)

    YanıtlaSil