Kasım 09, 2013

Canavar var dediler gittik! Durak 5: Van

Vaktimizin yetip bu kadar aşağılara ineceğimiz konusunda oldukça şüpheliydik. Ama ben Van'da kahvaltı etmeden dönmemeye çok kararlıydım. Nitekim Kars'ta beklediğimizden daha az vakit geçirince şans bize gülmüş oldu ve uzun zamandır yapmak istediğimiz iki şeyi yapma fırsatı bulduk. İlki Van yolunda Doğubeyazıt'a uğrayarak İshak Paşa Sarayı'nı görmek; ikincisi ise sabah Van'da uyanıp meşhur kahvaltıyı etmekti. Bu seyir defterinde sırayla gitmeyi huy edindiğimizden dolayı yeni günün ilk durağı ile başlıyorum...

Doğubeyazıt daha kendini göstermeden Ağrı Dağını tüm heybetiyle görmek inanılmaz bir heyecan yarattı seyyah kalplerimizde. Havanın güzelliği (özellikle açıklığı) yol maceramızı daha da güzelleştiriyordu lakin ne sis ne pus etrafı sarmayınca önünüze çıkan manzaraları HD format seyretme imkanı doğuyor. Doğubeyazıt'a 5 km mesafede İshak Paşa Sarayına hafif bir tırmanma modunda çıkıyorsunuz. Tepenin ucuna kurulmasa bu kadar heybetli görünür müydü gözümüze acaba diye düşünmeden edemedim. Ama bu düşüncelere çok vaktiniz kalmıyor çünkü o kadar güzel bir yapı çıkıyor ki karşınıza gezerken her detayı görmek, sağını solunu iyice incelemek bir görev olup çıkıyor. Ben fotoğrafını ilk gördüğümde bugün gittiğinizde tepesinde göreceğiniz cam tavan kaplamaları yoktu. Bence çok hoş durmasa da yağmurlu günlerde de gezintiyi mümkün kıldığı için çok sesimi çıkartmıyorum. Sarayın yapımına 1685 yılında Çolak Abdi Paşa tarafından başlanmış ve 1784'de oğlu İshak tarafından tamamlanmış. Saray süslemelerinde Selçuklu, Osmanlı, Ermeni, Gürcü ve İran esintilerini görebiliyorsunuz. Sarayda, zindanlar, koğuşlar, haremlik, divan odaları, surlar, türbe ve cami görmek mümkün. Avlunun ortasına geçip sarayı süzmek gözlerinize tam bir şenlik... Ama bizi en etkileyen kısmı camisi oldu. Beyaz rengin hakim olduğu camide insanın içi açılıyor. İshak Paşa Sarayı'na müze kart ile girebiliyorsunuz. Müze kartı olmayana giriş 5 TL.

İshak Paşa Sarayı
Özlem Ekenler

Doğubeyazıt'ta yapılacak başka birşey yok. Çok aç olduğumuz için merkezde bir yer bulup yemek yedik. Bu gezimizin benim için en zor kısmı inanılmaz bir erkek nüfusunun içinde çoğu zaman tek kadın bazen de bir iki kadından biri olmaktı. Burada yemek yediğimiz mekanda da istinai bir durum olmadı. Bu kadar erkek yoğun bir topluluğa alışık olmadığım için bu durum biraz farklı hissettirsede, başımıza can sıkıcı hiçbir olay gelmediğini de belirtmek isterim. Her gittiğimiz yerde çok güzel karşılandık, çok güzel sohbetler ettik ve bir gün bile kadın olarak bir rahatsızlık hissetmedim. Ama insan olarak şöyle bir zorluk yaşadım, yüksek rakım beni nefessiz bıraktı. İshak Paşa'da 10 merdiven çıkıp nefesimin kesildiğini farkedince biraz panikledim ama benim gibi rakım 30 olan yerde doğmuş büyümüş biri olarak bunun normal olduğunu söylediler. Ama nefesim dışında baş ağrısı da benimle birlikte Türkiye turu attı desem yalan olmaz.

Çok güzel duraklarla geçen bir Türkiye turu olduğu halde, yolda geçirilen toplam 60 saat turun en büyük parçalarından biriydi. Bunu özellikle burada belirtiyorum çünkü Van Gölü'nü gördüğümüz zaman ki tepkimizde kayda değerdi. Masmavi bir göl burası, göl olduğunu bilmeseniz deniz dersiniz, o kadar büyük! Ucu bucağı yokmuş gibi gözüküyor başta, sonra zamanla alışıyorsunuz. Zaten Van'lılar da göl değil deniz diyorlar bu sulara.


Akdamar
Özlem Ekenler
Van malum hepimizi üzen depremle son zamanlarda çok haberlere çıkmış bir şehir. Evet, depremin çok ciddi etkileri var halen şehirde. Ama herşeye rağmen çok güzel ve büyük bir şehir. Herhangi bir büyük şehirden hiçbir farkı olmayan, turist ruhları ziyadesiyle tatmin eden bir yer. Van'ın güzel olduğunu duymuştum ama gördüğüm şehrin karşısında şaşkınlığımı saklayamadığımı söylemem lazım. Bu da benim ayıbım olsun. Van'da ilk durağımız Akdamar Kilisesiydi. Van Gölü'nda küçücük bir adanın üzerine kurulmuş bir Ermeni kilisesi. Ulaşım motorla sağlanıyor. Yaklaşık 20 dakika sürüyor ve gidiş dönüş 10 TL. Akdamar'a giriş ise 3 TL. 921 yılında Vaspurkan Kralı bu minicik adada saray, kilise ve manastır yaptırmış. Bugün kilise dışında ayakta kalan birşey yok. Hristiyan tarihini bilenlerin kiliseye girer girmez daha çok anlam çıkartacakları bir çok oymalar ve resimler var. Kilisenin, Van depreminden çok zarar görmediğini de buraya not düşelim.

Van'ın içinde de yapılacak birçok şey var. Ulu Camii, Van müzesi ve Van kalesi mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Van Kalesi'ni gezmek toplamda 2 buçuk saate yakın sürüyor. Kalenin çevresinde halihazırda devam eden kazı çalışmaları var. Yani anlayacağınız Van'da ileride gezilecek daha çok yer olacak. Kalenin girişinde bulunan eski Van evi de oldukça ayrıntılı döşenmiş.

Şimdi gelelim o meşhur, dillere destan Van kahvaltısına. Kahvaltıcılar sokağı şehir merkezinde ve ulaşımı çok kolay. Bir sürü kahvaltı mekanının yan yana dizili olduğu sokakta yürürken mutlaka mekan çalışanları yolunuzu keserek en iyi mekanın kendilerininki olduğunu söyleyecektir. İşin doğrusu buradaki mekanların hepsinin çok iyi olduğunu duyduk. Aslında aksini de düşünemezsiniz çünkü o kadar iç içe mekanlar ki kötü bir mekanın bu sokakta barınabilmesi pek de mümkün gözükmüyor. Biz Sütçü Kenan'a gittik. Kısaca şöyle açıklayabilirim olan biteni "ben hayatımda böyle kahvaltı etmedim..." Benim gibi kahvaltı meraklısı ve sevdalısı olan biri için Sütçü Kenan'ın küçük çaplı bir cennet olduğunu söylemek çok da abartı olmaz. Ciddiyim... Bıraksanız üç öğün kahvaltı edebilirim. Ertuğ'un da benden eksik kalır tarafı yok. O yüzden bizim için gezimizin en güzel anlarından biriydi. Kahvaltının en belirgin ve en değişik tadlarını özellikle sıralamak istiyorum... İlki bal-kaymak. E o her yerde var demeyin, çünkü böylesi yok! İncecik kalıp şeklinde gelen kaymağın üstüne bal ve ceviz serpiyorlar. Onun dışında kavurması çok güzel. Ben dışarıda et yememeye özen gösteririm çünkü kötü et beni bitirir. Ama burada yediğim kavurmalı yumurtayı bir Karadenizli olarak bile hiçbir yerde yemedim. Pamuk gibi bir kavurmanın varlığından da şu ana kadar haberdar değildim. Ceviz reçeli ve otlu peynir diğer tadlardan bir kaçı. Otlu peynir oldukça aromalı, adı üstünde otlu bir peynir. Tadı oldukça yumuşak. Ceviz reçeli ise kıtır kıtır cevizlerden oluşuyor ve pekmeze benzer bir tadı var. Gelelim yörenin meşhur ikilisine; kavut ve murtuğa. Kavut, un haline getirilmiş buğdaydan yapılan yağ ile kavrulan ve görünüş olarak irmik helvasını andıran tadı oldukça sade bir yemek. Reçelle yememizi tavsiye ettiler ama biz sade halini de sevdik. Murtuğa ise un helvasına benziyor ama içine yumurta konularak kavuruyorlar. Onu da yanında bal ya da reçelle yememiz önerildi. Bu arada sıcak süt servisini de unutmayalım. Yani diyeceğimiz odur ki sırf Van'da kahvaltı etmek için bile o yolları gitmeye değer. Bizden söylemesi.

Sütçü Kenan, Van Kahvaltısı
Özlem Ekenler

Kahvaltı sonrası Hasankeyf'e doğru uzun bir yolumuz olduğu için Van'da daha fazla vakit geçiremedik. Ama her geçen gün doğuya karşı artan bir hayranlığım oluştu ki bunda Van'ın etkisi büyüktür. Daha ne yazabilirim bilmiyorum ama Van'a kesin tekrar gideceğimi söylesem herhalde uygun bir kapanış cümlesi olur.

Kısa bir not ve temenni:

Bu arada Van'ın duyarlılığını da göz ardı etmek istemedik. Bu merdivenleri görünce hemen fotoğrafını çektik. Bu yazıyı yazarken Van depremzedelerinin halen mağdur olduğunu bilmek kalbimizi çok kırıyor. Bu güzel şehrin güzel insanları için umarız mutlu günler yakındır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder