Kasım 10, 2013

Durak 6: Van'dan Diyarbakır'a (Hasankeyf aktarmalı)

Van'dan sonraki rotamızı belirlerken en ağır basan düşünce bu kadar yolu gelmişken mutlaka Hasankeyf'e de uğramamız gerektiğiydi. Adı, 2015 yılında sular altında kalacak olması nedeniyle ülkenin gündeminde çokca yer alan bu küçük köye gitmeyecek olsaydık geldiğimiz yoldan geri dönerek Erzurum üzerinden ya da Tatvan'dan kuzeye devam ederek Malatya üzerinden dönebilirdik İstanbul'a. Ama gezgin ruhlarımız bizi Van Gölü'nün kıyısını takip ederek ulaştığımız Tatvan'dan güneye doğru sürükledi.

Hasankeyf
Özlem Ekenler
Hasankeyf'e giderken ne ile karşılacağımızı pek bilmiyorduk. Hatta ben (Ertuğ) Hasankeyf'i gösteren yol tabelalarının bile olacağından şüpheliydim. Ne de olsa iki sene sonra tartışmalı bir şekilde ve muhtemelen büyük protestolara sebep olarak suların altında kalması riski olan bir bölgeyi devlet ön plana çıkarmak yerine unutturmaya çalışacaktır diye düşünüyordum. Bu yüzden Hasankeyf'i gösteren kahverengi tabelaları görünce şaşırdım. Bu şaşkınlık ise Hasankeyf'e vardığımızda göreceklerimizin ufak bir habercisiymiş sadece.





Hasankeyf'e Batman istikametinden yaklaşıldığında sizi önce 15. yüzyılda Akkoyunlular tarafından yapılmış Zeynel Bey Türbesi karşılıyor. Hasankeyf'i keşfe devam ettiğinizde Dicle'nin üzerinde uzanmış tarihi köprünün kalıntılarını, kaleyi, mağaraları ve sarayları göreceksiniz. Belki bunların hiçbiri tek başına Hasankeyf için yapılan mücadeleyi anlamanıza yetmeyebilir. Ancak hepsi birlikte o kadar güzel bir kompozisyon oluşturuyor ki yüzyıllardır kendi hallerinde eskimeye bırakılmış bu yapıların kaderine üzülmeden edemiyorsunuz.

Biz Hasankeyf'e bir bayram tatilinde ve akşama doğru vardık. Tahmin edilebileceği üzere bizimle birlikte buralara gelmiş bir çok turist ve tur grubu vardı. Keza bu hareketlilik etrafta size rehberlik etmek isteyecek birçok çocuğun da olmasına neden oluyor. Bu kadar kalabalıktan ve ilgiden sıkılıyorsanız Hasankeyf'i mutlaka daha sakin bir zamanında gezmenizi öneririz. Hatta vaktiniz de genişse Dicle'nin kenarına inip yürüyüş de yapabilirsiniz.

Ulu Cami dış mekan
Özlem Ekenler
Tekrar yola çıktığımızda rotamızı Diyarbakır olarak belirledik. Hava karardıktan sonra şehre girdiğimizde ilk işimiz otelimize yerleşmek oldu. Daha sonra akşam yemeğimiz için Kaburgacı Selim Amca'nın yolunu tuttuk ancak maalesef vardığımızda yemek kalmadığını öğrendik. Bayram nedeniyle gitmek istediğimiz restoranların kapalı olmasına alışmıştık ama bu sefer restoranı açık bulup yemek olmadığını öğrenmek ayrı bir darbe oldu. Neyse ki Selim Amca'nın hemen yanında açılmış olan Adanalı bir kepabçı imdadımıza yetişti. Evet, Diyarbakır'da Adana kebap yedik... Kulağa garip gelebilir ama pek bir alternatifimiz de yoktu. Allahtan yemek güzel, keyfimiz de yerindeydi. Otele dönerken ertesi gün yemek üzere meşhur Diyarbakır burma kadayıfı da aldık. Biz İstanbul'da ne yiyoruz bilmiyorum. Ben (Özlem) ballı tatlıdan hiç hazetmem ama bu kadar hafif bir kadayıfın varlığından haberdar olmamam, İstanbul'da neden ballı tatlı yemediğimin çok iyi bir açıklaması oldu. Giderseniz mutlaka yiyin.

Diyarbakır gece çok sessizdi ve ortalıkta pek kadın da yoktu. O yüzden otelimize geri döndük ve kahvaltı öncesi şehri gezme planımızla derin uykulara daldık.

Diyarbakır'ın ara sokakları
Özlem Ekenler
Sabah kalktığımızda saat çok erken olduğu için ışığın çok güzel ama her yerin kapalı olacağı gerçeğini içimize sindirerek başladık Diyarbakı'ı gezmeye. İlk durak Ulu Cami. Halen restorasyonu devam eden cami, 1091 yılında Melik Şah tarafından yaptırılmış. Bütün bu gezi boyunca gördüğüm camilerin hepsi mimari olarak İstanbul'da gördüklerimizden çok daha güzeldi.

Hanların hepsi kapalı olduğundan hiçbirini gezemedik ama ara sokaklarda gezinmek, kiliseleri ararken dört ayaklı minareyi bulmak ve sabah kahvaltısı yapan kilise çalışanlarıyla sohbet etmek gayet keyifliydi. İnanılmaz bir restorasyon çalışmasından sonra hizmete açılmış Surpagab Kilisesi ve sadece 30 kişilik bir cemaati olan Keldani Kilisesi gezdiğimiz yerler arasında. Buralarda gördüklerimizden ziyade ettiğimiz sohbetlerin bizde bıraktıklarının daha değerli olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

Diyarbakır sokakları, çok erken saatlerde kebap kokmaya başlıyor. Biz kahvaltıya kebapla başlamadık ama kokusunu soluduktan sonra Gaziantep'e doğru yolculuğa hazırdık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder